Eş Seçiminde görünmeyen gizli dinamikler
- Uzm.Aile.Danş&Psikoterapist Yücel YÜKSEL
- 3 gün önce
- 3 dakikada okunur
Güncelleme tarihi: 1 gün önce

“Seni mi istiyorum, yoksa seninle ilişki kurmayı mı?”
Eş Seçiminde görünmeyen gizli dinamikler
Giriş
Aşka dair ilk sorular, çoğu zaman kelimelere değil, bakışlara ve bedensel yakınlıklara gizlenir.
“Onu seviyor muyum?” ya da “Bu kişi bana uygun mu?” gibi soruların yerini daha derin, daha az dillendirilen ama çok daha belirleyici bir soru alır:
“Seni mi istiyorum, yoksa seninle ilişkide olmak mı?”
Bu soru, eş seçiminin yalnızca fiziksel çekim, ortak hobiler ya da kültürel benzerliklerle açıklanamayacak kadar katmanlı bir süreç olduğunu gösterir. Gerçek bağ, yalnızca kişiyle değil, o kişiyle kurulan ilişki biçimiyle ilgilidir.
İlişkiyi Değil, İlişki Dinamiklerini Seçmek
Eş seçimi, bilinçdışı bir biçimde, sadece bir bireye değil, o bireyle yaşanacak ilişki döngüsüne yöneliktir. Yani, belki farkında olmadan, şu duygulara da yönelmişizdir:
Onunla sürekli uzaklık yakınlık mücadelesi yaşamak
Sürekli bir tarafın geri çekildiği, diğerinin kovaladığı bir düzlem
Ya da biri çok veren, diğeri çok alan bir yapı...
Burada kritik olan şudur:
“Ben bu kişiyi mi arzuluyorum, yoksa bu kişiyle yaşayacağım ilişki döngüsünü mü tanıyorum?”
Çünkü bazen tanıdık olan, konforlu değilse bile güvenli gelir. Ve bu tanıdıklık, geçmiş bağlanma deneyimlerinin tekrarına dönüşür.
Dr. Sue Johnson’ın geliştirdiği Duygu Odaklı Çift Terapisi (EFT), partnerlerin arasında tekrar eden çatışmaları anlamak için bir harita sunar. Bu harita, bireylerin birbirine karşılık vermeye çalıştığı ama çoğu zaman duygusal ihtiyaçlarını doğrudan dile getiremediği bir döngüyü gösterir.
Bu yaklaşım der ki:
“Eşinizle kurduğunuz ilişki bir duygusal bağlanma sistemidir. Bu sistemin temel ihtiyacı: güvende hissetmek ve duyulmaktır.”
Ancak bu ihtiyaçlar, çoğu zaman şu maskelerle örtülür:
Sessiz kalma (görmezden gelinme korkusu)
Öfke (değer görmeme hissi)
Eleştiri (yakınlık talebi)
Yani kişi, aslında “seni istiyorum” demez.Daha çok şunu demeye çalışır:
“Seninle olan ilişkide var olmak istiyorum.”
Imago terapi, eş seçiminin tamamen rastlantı olmadığını öne sürer. Harville Hendrix'e göre, kişi çocukluğunda yeterince karşılanmamış duygusal ihtiyaçlarını, partneri üzerinden telafi etmeye çalışır.
Eş, bir tür “tamamlayıcı nesne”dir.Hem tanıdıktır (aile içi duygusal bağların bir yansıması) hem de iyileştirici potansiyele sahiptir.
Ancak bu aynı zamanda şunu da gösterir:Eşimizde bizi çeken şey, kimi zaman en çok çatıştığımız şeydir.
Örneğin:
Soğukkanlı biri sizi etkiler, çünkü siz çok duygusalsınızdır.
Kararlı birini çekici bulursunuz, çünkü siz kararsızsınızdır.
Bu ilk çekim, bir “açığı kapatma” çabasıdır.Ancak zamanla, bu farklar çatışmaya da dönüşebilir.
Nesne İlişkileri Kuramı, kişinin ilişkilerinde aslında yalnızca partneriyle değil, iç dünyasında taşıdığı figürlerle/tasarımlarla d ilişki kurduğunu savunur.Yani, birey aslında partnerinde annesini, babasını, ilk terk edilme deneyimini ya da çocukluk travmalarını “yeniden yaşar.”
Bu durum ilişkide şu tür sahnelerle karşımıza çıkar:
Terk edilme korkusuyla yoğun bağlanma çabaları
Aşırı eleştirellik ya da özverili suskunluk
Duygusal mesafe ile korunma mekanizmaları
Ve kişi zamanla ilişkinin kendisine değil, ilişki içinde yeniden ürettiği acıya bağlanır.
Heinz Kohut’un Kendilik Psikolojisi kuramı, ilişkilerde asıl ihtiyacın “taşınmak” değil, yansılanmak olduğunu söyler.
Yani, kişi ilişkide:
Görülmek
Onaylanmak
Aynalanmak ister.
Ancak sorun şu ki:Bu ihtiyaçlar dengelenmediğinde bir taraf hep taşıyan, diğer taraf hep taşınan olur. Biri sürekli destek verici olurken, diğeri sürekli ihtiyaç içindedir. Tabi bu roller zaman zaman baglama göre yer değitirebilir.
Bu da ilişkide “eş” olmaktan çok “ebeveyn-çocuk” ya da “terapist-danışan” rollerinin gelişmesine neden olur.
Oysa sağlıklı bir ilişki:
İki tarafın da birbirini taşımasına gerek kalmadan yan yana yürüyebildiği bir yolculuktur.
Eş Seçiminde Dikkat Edilmesi Gereken Dinamik Unsurlar
Eş seçimi bir “özellik listesi” değil, bir sistem tanımıdır.Sadece şu sorular değil:
Güzel mi?
Zeki mi?
Kültürlü mü?
Aynı zamanda şu sorular da önemlidir:
Bu kişiyle birlikteyken iç dünyam nasıl şekilleniyor?
Kendim olabiliyor muyum?
Yakınlık ve bireysellik arasında denge kurabiliyor muyuz?
Duygusal eşitlik var mı?
İdeal ilişki, birbirini tamamlayan değil, birlikte gelişen iki “tam” insanın karşılaşmasıdır.
Sonuç:
İlişkinin Ruhunu Seçiyoruz
“Seni mi seviyorum, yoksa seninle ilişki yaşamayı mı?” sorusu; hem öznel gerçekliğimizi hem ilişki gerçekliğini anlamaya yardımcı olacak derin bir sorudur.Çünkü belki de hepimiz, eşimizi değil, onunla yaşayacağımız ilişki iklimini ararız.
İlişkinin havası bizi iyi hissettiriyorsa, kişi de değerli hale gelir.Ama ilişki sürekli fırtınalıysa, güneşli bir yüz bile ısıtamaz bizi.
Bu yüzden eş seçerken yalnızca yüzüne değil, onunla birlikte olmanın sende nasıl bir “sen” yarattığına da bak. Çünkü en kıymetlisi şudur:
“Onun yanında kendin gibi hissedebiliyor musun?”
Seçtiğimiz Kişi Değil, Kurduğumuz İlişki Bizi Şekillendirir
Aşk, büyüleyici bir başlangıç olabilir. Ama sürdürülebilir bir ilişki, bilinçli bir seçim, duygusal farkındalık ve içsel büyüme ister.
Seni mi istiyorum?Belki evet.Ama asıl önemli olan şu:
Seninle kurduğumuz ilişkide kendimi buluyor muyum? Gelişiyor muyum? Kendim olmaya daha çok yaklaşıyor muyum?
“İyi bir eş seçimi, sadece doğru kişiyi bulmak değil; o kişiyle birlikte kendimizi yeniden var edebileceğimiz bir ilişki inşa etmektir.”
Uzm.Aile.Dnş.Psikoterapist
Yücel YÜKSEL
teşekkürler